
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik: Şanar Yudatapan
Yapım: Güney Film / Yılmaz Güney
Oyuncular: Yılmaz Güney, Kerim Afşar, Melike Demirağ, Azra Balkan, Ahu Tuğbay, Civan Canova, Nizam Ergüden, Yusuf Tunalıoğlu, Özden Yüce
Konu: Dünün yoksul öğrencisi Cemil (Kerim Afşar), sınıf atlayıp zengin bir müteahhit olmuştur. Hayatını İstanbul'un en güzel sayfiye yerlerinden biri olan Kıyıkent'te, herkesin hayran olduğu çekici karısı Necibe (Azra Balkan) ve on yedi yaşındaki içine kapanık baldızı Melike'yle (Melike Demirağ) sürdürmektedir. Lüks evi-nin denize bakan balkonunda birası-nı yudumlar, poker oynar. Güzel karısı Necibe'yle sık sık tartışır. Köy kökenli olup da giderek burjuvalaşan Cemil mutlu gibi görünmektedir. Ama gerçekte mutlu değildir.
Yine bir tartışma sırasında telefon çalar. Melike açar. Eniştesini sorup kendisini de 'Azem' diye tanıtan telefondaki adam, (Yılmaz Güney) Cemil'in gençlik arkadaşıdır. Okulu bitirip yolları ayrıldığından beri birbirlerini görmemişlerdir. Yıllar sonra Çiçek Pasajı'nda buluşurlar. Gece, Sulukule ekibinin göbekli danslı gösterisiyle devam eder. Sonra da lüks bir randevu evine giderler. Cemil eski Cemil değildir. Zengin olduktan sonra kişiliğiyle birlikte hayatını da değiştirmiştir.
Karayollarında mühendis olarak görev yapan Azem, İstanbul'a yıllık iznini geçirmeye gelmiştir. Cemil'in Kıyıkent'teki evinde kalmaktadır.bir kinle baktıktan sonra ona yaklaşır ve birden Azem'in yüzüne şiddetli bir tokat atar. Cemil bitkin, Melike kendisine bambaşka duyguların tattıran, hayatı sorgu-lamayı öğreten 'arkadaş'ının ardından sessizce ağlamaktadır. Azem elinde bavuluyla Kıyıkent'i terk ederken bir silah sesi duyar. Ölen ya da intihar eden kimdir? Acaba Cemil midir? (Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”, syf, 337)
Ortak bir geçmişi paylaşmalarına rağmen geleceklerini farklı şekillendirmiş iki inşaat mühendisi olan Azem ve Cemil'in yıllar önceden kalan dostlukları, onları bir ziyaret sonucunda tekrar buluşturur. Azem, karayolları hesabına dağ başlarındaki mezralarda yol çalışmaları yapan bir memur mühendis olmuş, Cemil ise Boğaz'ın en nadide yerlerinde projeler yürüten, 'deri el çantalı' bir müteaahite dönüşmüştür. Filmin hikayesi Azem ve Cemil'in mezun olduktan sonra yaşadığı gelişmelere, geçirdikleri değişime hiç değinmeden şimdiki zamana ulaşsa da, filmi izleyen ve Türkiye'de yaşayan herkes, aradaki boşlukları tahminle doldurmayı becerebilir. Hangi meslek dalında eğitim alırsa alsın Türkiye'nin insanları, her zaman kendilerini bekleyen iki farklı kariyer planından birini benimsemek mecburiyetinde olmuşlardır. Bu yollardan biri, düzen ve sistemle barışık olmayı ve sistemin her tür bekletisini koşulsuz biçimde yerine getirmeyi dayatır ve diyeti ödeyenleri de ikbal ile ödüllendirir. Eğer bu ödüle erişmek kişi için yeterliyse, verilecek taviz sonucunda ortaya çıkacak manevi çöküntü de çok fazla göze batmayacaktır. İkinci yol ise her geçen gün sapanların sayısının azal-dığı engebeli bir yoldur ve bu yolun so-nunda ne saygınlık, ne itiibar, ne de manevi tatminden bahsetmek en azın-dan günümüzde mümkün değildir.
Ne var ki dünya, artık gülünç bir trajedi haline gelen 'İnsanlık Oyununu’ hala oynamayı sürdürüyorsa ve modern çağın öğretileri olan sosyalizm, kapita-lizm ve sınıf çatışması, emek-sermaye çelişkisi, sosyal devlet gibi kavramları günlük hayattan söküp atacak yeni teoriler üretememişse 'insan' olanlar için tercih edilmesi gereken yolun ikin-cisi olduğunu kabul etmekten başka seçenek bulunmamaktadır. İşte "Arkadaş" bu iki farklı yolun sonunda duran Alem ve Cemil'in hikayesini an-latmaktadır.
12 Mart'ın insan hak ve özgürlüklerinin üzerine indirdiği balyozdan, Türkiye'nin en yetenekli sinemacısı Yılınaz Güney de nasibini fazlasıyla almış ve 'anarşistlere yardım ve yataklık' iddia-sıyla "Zavallılar"ı çektiği sırada tutukla-narak hüküm giymiştir. Yarım kalan filmi tamamlama göreviyse Güney'in ustası Atıf Yılmaz'a düşmüştür. Hapisliğini as-keri cezaevlerinde geçirmeye başla-yan Güney, acı ve işkenceleri göğüsle-diği bu döneminde tam anlamıyla bir aydınlanma yaşayarak, ileride gerçek-leştireceği filmlerinin zeminini oluştura-cak bir kendini sorgulama süreci sonu-cunda, olgun bir sanatçı olarak 1974 yılının Mayıs ayında tahliye olmuştur. Güney'in imbikten geçirdiği düşünce ve duygularını insanlara aktarma arzu-sunun ilk meyvesi "Arkadaş" olacaktır. Uzun yıllardır görmediği arkadaşı Ce-mil'i ziyaret eden Azem karakteri bu bağlamda uzun bir mahpusluk döne-minden sonra yeniden hayatın içine karışan Yılmaz Güney'in ülkesinde ta-nıklık ettiği çürüme ve dejenerasyonun bir nevi tezahürü olarak rahatlıkla de-ğerlendirilebilir. "Arkadaş"ın önermesi, başka bir dünyanın mümkün olduğu-dur. İnsanların kendilerine biçilen göm-lekleri giyerek yaşadıkları, cinsiyetçi, tüketim çılgını, iki yüzlü bir kapitalistahlak ile çevrelenmiş dünyanın ötesin-de, başka bir dünya. Güney'in de söyle-diği gibi eski ve bozuk arkadaşlığın çö-küp yok olarak yerini yeni bir arkadaşlı-ğa bıraktığı bu dünya tasavvuru, gerek filmin gösterime girdiği dönemde gerek-se günümüzde didaktizm ve kuru bir poliitik tavır olarak eleştirilme eğiliminde-dir. Film içerisinde Semra Özdamar'ın canlandırdığı devrimci kız karakteri ve Azem arasında geçen diyaloglar bu eleştirinin çıkış noktasını oluşturur. Oysa Güney, Azem ile Semra arasındaki diya-loglarla dönemin Türk Solu'ndaki jargo-nu belgesel bir tavırla gözler önüne ser-menin yanı sıra bu karakterin uzlaşmaz tavrı üzerinden de anlayana çok özel göndermelerde bulunmaktadır. Öte yandan Türk silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs'a müdahale etmeye hazırlandığı dönem-de çekilen "Arkadaş", söz konusu dö-nemde Türkiye'de hakim olan militarist yükselişi de en azından filmde yer alan bir plan ile dahi olsa gösterir. Zaten fil-min doğal platoosu olarak önce Gebze-Bayramoğlu'nu düşünen, ancak bu yöredeki kimi çevrelerin baskısı sonucun-da çekimleri başka bir yere taşımak zorunda kalan Yılmaz Güney de, söz konusu yükselişin mağduru olacaktır. Filmin ikinci bölümünde memleketlerine dönen Azem ve Cemil, bölgenin geri kalınışlığını fotoğraflayan turistler üzerine yaptıkları konuşmayla bölgeler arası uçurumun o dönemde de var olduğunu gözler önüne sermektedirler.
Filmde, Yılmaz Güney ve Kerim Afşar'ın performanslarının yanı sıra, Melike Demirağ, Azra Balkan ve Ahu Tuğbay'ın oyunculukları ayrıca değerlendirilmesi gereken bir orijinallik barındırmaktadır. Güney'in, burjuva karakterleri canlandır-ması amacıyla seçtiği bu isimler filıne adeta belgesel bir nitelik kazandırmıştır. Gencecik Civan Canova'nın perfor-mansı da özellikle anlanması gereken unsurlardandır. Filmin bir başka orijinalliğiNecibe, Azem'den hoşlanmamıştır. Bir yabancının, hem de hoşlanmadığı bir yabancının evlerinde kalmasını istemez. Melike ise Azem'e çocuksu bir heyecan-la yaklaşır. Aralarında iyi bir dostluk oluş-muştur. Azem'e Kıyıkent'i gezdirir. Kıyıkent'in gösterişli hayatı ve yozlaşmış ilişkileri dışında kalıp Azem'in gelişiyle de sessiz dünyası renklenmiştir Melike'nin.
Melike'nin ablası Necibe ise Kıyıkent'in bol dedikodulu, güneşiyle, deniziyle, cinselliği tetikleyen dünyasına ayak uy-duran, rahat bir kadındır. "Karısı güzel olanlar karımı öpebilir, ödeşmesi kolay olur çünkü. Baldızı güzel olanlar da bal-dızımı öpebilir. Karısı güzel olan-lara karı-mı öptürüyorum. Ben de onların karılarını öpüyorum," diyebilecek kadar çürümüş bir kimlik sergileyen kocası Cemil'i aldat-maktadır Necibe. Terzisi ve kuaföründen sonra genç bir adamla (Yusuf Tunalıoğlu) garsoniyerinde buluşur, sevi-şirler. Necibe'nin bu tür ilişkileri Kıyıkent çevresi içinde de sürüp gitmektedir.
Yörenin bekçisiyle, bahçıvanıyla, inşaat işçisiyle, cam kırıp lastik patlatan Halil'le (Civan Canova) biraraya gelip dostluk kuran Azem'in bu tavrı Kıyıkent'te dikkat çekmektedir
Bu ilişkilerden tedirgin olanlar sorar: "Bu adamlarla ne konuşuyor?" diye. Necibe, kardeşi Melike'nin Azem'le olan konuş-malarından da endişe etmektedir. Ce-mil'e Azem'i göndermesi konusunda baskı yapmaktadır.
Kıyıkent'in çekici ve güzel kadınlarında biri olan Ahu (Ahu Tuğbay) Azem'e göz koymuştur. Bir gün, herkesin gözü önün-de, masadan Azem'i alıp götürmüştür. Melike, Ahu'nun bu davranışı karşısında şaşkındır. Cinsel çekiciliğini bir silah gibi kullanıp istediği her erkeği rahatlıkla elde edebileceğini çevresine kanıtlamaya çalışan Ahu da, Necibe gibi, Kıyıkent'in bir gecelik kadınlarından biridir.
Ondan farkı bağımsız, dul olmasıdır.
Necibe kocasını aldatmayı sürdürmektedir. Nitekim, bakışarak kesiştikleri belli olan Cemil'in kumar arkadaşı Erdoğan beyin evine girmiştir gizlice. Necibe iyice kontrolden çıkmıştır. Kıyıda birasını yudumlayan Cemil'le otururken, arkasındaki Azem'e bakıp gülümser, ona açıkça pas verir. Bir süre önce koynuna girdiği Erdoğan bey-le olduğu gibi, aynı oyunu Azem'le de oynamak ister. Bu oyuna dayanamayan Azem, yerin-den fırlayıp Cemil'e, "Sen bir pezevenk-sin," diye haykırır. Cemil, Azem'in üstüne yürür, kapışırlar. Tekme ve yumruklarla yere düşen Azem yerdedir. Cemil ise ağlamaktadır.Azem, Cemil'i doğup büyüdüğü, buna karşılık yıllarca gitmeyip unuttuğu köyü-ne ve kardeşi Muhittin'e (Nizam Ergüden) götürür. Muhittin ağabeyini suçlar. Anaları gözü açık gitmiştir, Cemil'i göremeden. Köyün yolunu unutan Ce-mil, kumar ve içki masalarında yi-tirdiği gençliğini hatırladıkça yıkılır. Anasının mezarı başında eziktir.
Kıyıkent'e döndüklerinde Azem bavulu-nu hazırlar. İzni bitmiştir. Ama nasıl gide-cektir? Aralarında yalnızca saf bir arka-daşlık bağı olan ve daima öz değerlerini koruyabilmiş, bozulmamış Melike'yi bura-da nasıl bırakacaktır? Ama başka çaresi yoktur. Son kez birbir-lerine sarılırlar. Ne-cibe düzenlerini bozan Azem'e büyükise dönemin ünlü ve çapkın futbolcula-rından Beşiktaşlı Yusuf'un da hayatından izler taşıyan bir rol ile izleyici karşısına çıkmasıdır. Çetin Tunca'nın iyi bir görüntü yönetmeni olarak anılmasında büyük payı olan film, Şanar Yurdatapan ve Atilla Özdemiroğlu ikilisinin efsanevi mü-zikleriyle de haklı bir övgü toplamıştır. Belirli aralıklarla aynı alın yazısını yeniden yaşayan Türkiye toplumu için "Arkadaş"ın güncelliğini yitirmiş bir film olduğunu söylemek henüz mümkün değildir.
Yine ölümünün üzerinden yirmi dört yıl geçmiş olmasına rağmen Yılmaz Güney-'in sinemacılığı da, günümüz sinemacıları için 'koca bir vicdan' olarak köşede duruyor. Eğer öyle olmasaydı hala bu kadar adam köşe yazılarında ona saldır mıydı? (Özgür Şeyben) ”Kırk Yılın Serüve-ni” SİYAD”
Ödülleri
12. Antalya Altın Portakal Film Festivali (1975)
►En iyi 2. film,
►Şanar Yurdatapan ve Atilla Özdemiroğlu 'en başarılı özgün müzik' bestecileri,
►Sinematek Derneği'nin 'Mevsimin En İyi Filmleri' soruşturmasında 'en iyi film
4. Yarımca ızmit Şenligi'nde (1975) 'En İyi Film
Yeni Sinema dergisinin '1970-1980 Yıllarını içeren En iyi 10 Türk Filmi' soruştur-masında 'en iyi 3. film'
Eleştiri:
Onat Kutlar dergideki bir yazısında, Yıl-maz Güney'in Arkadaş fil-mini değerlen-dirirken kendinin de dahil olduğu ideolo-jik görüşü savunan sanatçının bu eserine mümkün olduğunca tarafsız bir biçimde yaklaşıyordu.
"Arkadaş'ta iç içe işlenen üç tema, bir yandan yoz, kokuşmuş bir kentsoylu çevresinin kesiti, öbür yandan belirli bir ideolojik tavra sahip bir aydının bu çevre içindeki kısa deneyi üçüncü olarak da kısaca yansıtılan köylülerin ve işçilerin bilinçlenmesi süreci-dir. Bu üçüncü tema, yönetmenin eğildiği kesit daha çok kent soylu çevresi oldu-ğu için şimdilik geri planda bırakılmıştır. Arkadaş, Yılmaz Güney'in dünya görü-şünün tamamım kapsayan, bütün sorunlatrı ve çözüm yollan içeren bir film değildir. Yönetmenin kafasındaki çok daha kapsamlı bir dünyanın sade-ce küçük bir bölümünü, yıkılan kentsoy-lu ahlakı ile ilgili görüşleri ele alan filmi bu bakımdan 'ele almadığı konu ve çelişkilerle' yargılamak doğru değil-dir” (Onat Kutlar, Milliyet Sanat 15. 10.1984,syf, 106) “Okan Ormanlı “Türk Sinemasında Eleştiri” syf; 96
Çetin Aktepe, eleştirilerin çoğunluk-la, sanatsal kaygılarla değil bir çeşit filmi tavsiye etme veya pazarlama çabası içinde yazıldığını iddia etmekte-dir. Aktepe, aynı yazıda şu saptamalar-da bulunmaktadır:
"Bu nedenledir ki bu tip eleştirmenlerin yazılarında, filmsel bir dünyanın belli bir mantık ölçütüne değerlendirildiğine rastlayamayız. Karşımıza çıkan yargılar kısmi üzerinde akıl yürütülerek varıImış, bütünü kapsamına alamayan yarım yamalak yargılardır. Ülkemizde eleştiri-ye karşı duyulan kuşkunun bir nedeni de bu olsa gerektir: Sanat alıcısı, kısmı-nın abartılması ile bütünde bulunma-yan şeylerin bütüne mal edilmesinin nasıl şaşırtıcı so-nuçlar verdiğini görmüş; ürüne yaslanmayan yorumların yalıt-kanlığının bilincine varmış ve bu ne-denle de eleştiriye sırt çevirmiştir. (Çetin Akçatepe, Yedinci Sanat, Kadsım 1974, Syı, 20, syf, 12) “Okan Ormanlı, a.g.e”
Türk sinemasınm en güçlü isimlerinden biri Yılmaz Güney. Çoğu son derece sert öykülere sahip olan filmleri içinde "Arkadaş" her ne kadar daha yumuşatıl-mış bir söyleme sahip olsa da, siyasi sinemanın önemli örneklerinden bili ka-bul ediliyor. Üniversiteden sonra yolları ayrılan iki arkadaşın; Azem ve Cemil'in hayatları üzerinden toplumsal düzeni sorgulayan bir karşılaştırma yapan Gü-ney, terazinin bir kefesine emeğine, ailesine, köklerine sahip çıkan Azem'i, diğerine ise sadece maddi kazammları önemseyen, yozlaşmış ve ahlaki değer-lerini yitirmiş Cemil'i yerleştiriyor. Yıllar sonra Cemil'i ziyarete gelen Azem, arka-daşını dejenere olmuş hayatından kur-tarmaya çalışsa da başarılı olamıyor. Kötü bir insan değil Cemil, ama içine düştüğü bataklığa öylesine gömülmüş ki, kurtulmak için sarf ettiği en ufak ça-ba, dibe daha hızlı batmasından başka işe yaramıyor. Arkadaşından umudunu kesen Azem, onu ardında bırakmaya mecbur kalıyor. Güney bu geride bırakı-şı, Cemil'in evinden ayrıldıktan hemen sonra bir el silah sesi duyan Azem'i res-mederek anlatmış. Belki de bu sahnede gerçek anlamda ölen kimse yok. Ölen sadece Azem'in belleğindeki Cemil... Güney, Azem'in çevresindeki gençlerle, işçilerle konuşmaları ve özellikle de he-nüz kirlenmemiş genç bir kız olan Cemil-'in baldızı Melike ile kurduğu dostluk çerçevesinde, düzenin değişmesi gerek-liliğini anlatıyor seyircisine. İçinde yaşadı-ğı zengin çevreye karşı öfke duyan, bir taraftan saçlarım uzatarak onlara ben-zemeye, bir taraftan da kızgınlığını zen-ginlerin otomobillerine zarar vererek dindirmeye çalışan Halil'in şahsında ise bu değişimin şiddete başvurarak değil, planlı bir bilinçlenme ile gerçekleşebile-ceğini dile getiriyor. Cemil'in ailesinin yaşadığı köyde çalışma ve azimle mey-dana getirilen değişim, bu düşüncenin en güzel örneği. Çorak bir toprakta bilesayısız ürün yetiştirmeyi başaran köylüler, Güney'in kurduğu ideal toplum düşünün mükemmel bir dışavurumu. "Arkadaş" Güney'in simgesel anlatıma başvurmak-sızın, mesajını direkt iletmeyi seçtiği bir film. Hatta kendisine sıklıkla yöneltilen 'Türkiye'yi geri kalmış gösteriyor' suçla-malarına bile bu filmde cevap vermek istemiş yönetmen: Köyde turistlerin fo-toğraf çekmesine şaşıran Cemil, 'Neyi çekiyor bunlar?' diye soruyor Azem'e. 'Sefaletimizi' diyor Azem. Cemil 'O za-man engel olalım' dediğindeyse, Azem'in cevabı son derece çarpıcı 'Biz önce sefaletimize engel olmalıyız!' "Arkadaş" Güney filmografisinin en iyim-ser eserlerinden biri. Aksaklığı belirten, çözüm öneren, umut dolu bir yapım. Filmle aynı adı taşıyan Melike Demirağ'm seslendirdiği parçadan da anlaşılabile-ceği gibi, her sorunun üstesinden dost-lukla gelinebileceğini savunuyor . (P.T.) {Sinema, En İyi 100 Film}
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder