Powered By Blogger

14 Mayıs 2015 Perşembe

2) HABABAM SINIFI (1975)



Yönetmen: Ertem Eğilmez Senaryo: Umur Bugay,
Görüntü Yönetmeni
Hüseyin Özşahin
Müzik: Melih Kibar Yapım: Arzu Film/Nahit Ataman 


Eser: Rıfat Ilgaz, Sanat Yönetmeni: Hasan Nurdan, Yapım Yönetmeni: Yılmaz Kanat, Yapım Sorumlusu: Nezih Tunar, 1. Yönetmen Yrd.: Sami Güçlü, 2. Yön. Yrd.: Ergun Sözen, 3. Yön. Yrd.: Orhan Topçuoğlu, Kamera Asistanı:  Galip Kızılova, Negatif Kurgu: Mahmut Eskici, Laboratuvar Şefi: Hasan Örnek, Laboratuvar: İsmet Karslı, Abdullah Akdeniz, Selahattin Kaya, Renk Düzenleme: Türker Vatan, Işık Şefi: Yusuf Tümen, Ses Kayıut: Necip , Prodüksiyon Amiri: Naci Duru, Set Amiri: Ekrem Ülgey, Kurgu: İsmail kalkan, Set Ekibi: Halil Dede, Taci Erşan, Rauf Öztürk, Seslendirme Yönetmeni: Abdurrahman Palay, 

Oyuncular: Kemal Sunal (İnek Şaban), Adile Naşit (Hafize Ana), Halit Akçatepe (Güdük Necmi), Taık Akan (Damat Ferit), Münir Ozkul (Kel Mahmut), Muharrem Gürses (Müdür), Feridun Şavlı (Domdom), Sıtkı Akçatepe (Paşa Nuri), Cem Gürdap (Tulum Hayri), Akil Öztuna (Akil Hoca), Kemal Ergüvenç (Kemal Hoca), Tuncay Akça (Bacaksız), Ayşen Gruda (Yarışma sunucusu), Ergin Orbey (Hüseyin Şevki Topuz), Ahmet Arıman (Hayta İsmail), Ertuğrul Bilda (Kül Yutmaz), Talat Dumanlı (Sıtkı Hoca), Hayri Karabey (Rıza Hoca), Cengiz Nezir (Bozum Cahit), Bülent İğdiroğlu (Kalem Şakir), Hakkı karadayı (Veysel Efendi), Ekrem Dümer (Doktor Bekir), Bilge Zobu (beden eğitimi öğr), Dilaver Gür, Faruk Savlı, Talat Gözbak, Selim Naşit, Ekrem Ülgey, Taci Erşan, Halil Dede, Tuncay Akça, Ali Eraslan 

► Ertem Eğilmez'in Rıfat Ilgaz'ın aynı adlı popüler yapıtlarından sinemayaTürk sinemasında hem tecimsel, hem de güldürü anlayışı açısından bir dönüm noktası olur. Herkesin yaşamında var olan, ya da var olmuş olan okul sıralarının sınırsız özgürlüğünü -biraz abartılı da olsa- aktaran film, nos-taljik tatlar içermesinin yanı sıra, kalabalık oyuncu kadrosu ve güldürü ile dramı iç içe vermesiyle de Türk sinemasının başyapıtları değilse de, en popüler güldürü dizisini oluşturur. 


 Eğilmez bu seriden Hababam Sınıfı (1975), Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (1975), Hababam Sınıfı Uyanıyor (1975), Hababam Sınıfı Tatilde (1977), Hababam Sınıfı Güle Güle (1981) filmlerini yapar. Daha sonra aynı tiplere ve esprilere dayanan seri başka yönetmenler tarafında da sürdürülür Son olarak 2005'te Arzu Film ekolünün temsilcilerin-den Kartal Tibet tarafından yapılan Hababam Sınıfı Askerde (2.5 milyon se-yirci) ile Hababam Sınıfı Merhaba (1.8 milyon seyirci) Türk sinemasının tüm zamanlarının en fazla seyirci toplayan ilk on filmi arasına girer. 
Hababam Sınıfı serisinin genelde, birbirlerine gevşek bir şekilde bağlı, skeç ve olaycıklarından ibaret bir düz çizgi izlemesine karşılık büyük bir ilgi görmesi, durum komedisi ile tip komedisini, güldürü ile ağlatıyı ya da espri ile duygusallığı birbirlerine koşut bir şekilde iç içe sunmasından gelir. Kalabalık ve ünlü oyuncular topluluğunun nostaljik tatları da beraberinde getiren çocuksu ve duygusal serüvenlerinin herkesin yaşamında yer edinen kimi anılarla örtüşmesi, bu serinin sevilmesinin ana nedenini oluşturur. Bu filmler tüm sevimliliğine ve ilgi görmesine karşılık, ne yazık ki Türkiye'nin bilinen ve var olan eğitim sistemine (özel okul gerçeğine, öğrenci-öğretmen ilişkisine) radikal ve toplumsal bir eleştiri getirmediği gibi, gereğinden fazla abartılı anlatımıyla da bu olgunun acı ve karamsar mizahını pek inandırıcı ve gerçek bir biçimde yansıtamaz. 

Hababam Serisi, başta Kemal Sunal, Şener Şen, Münir Özkul, Adile Naşit, Halit Akçatepe gibi oyuncuların ününü pekiştirdiği gibi, daha sonraki yıllarda Melih Kibar'ın yaptığı müziği de bir bakıma mitleştirir. (www.europeanfilmfestival.com ”)

► Piyasanın tam bir "bunalım" içinde olduğu, hiçbir filmin, hiçbir star oyuncunun sinemaları doldurmayı başaramadığı, filmlerin kara kara düşünmekte olduğu, şirketlerin iflas, sinemaların kapanma söylentilerinin bir biri ardına yapıldığı bir dönemde, hem de mevsim sonuna rastlayan bir filmin Türk sinemasının şimdiye dek bildiği tüm hasılat rekorlarını altüst edişi, onbir sinemada ikinci haftaya girdikten sonra bunların üçünde, üçüncü haftasına geçmesi… "Hababam Sınıfı" bu açılardan, kuşkusuz bir "ticari başarıdır ve yalnız şirketine değil, pıyasaya da moral aşısı yapan bir olay olarak, ele alınmağa değer …

"Hababam Sınıfı"nın yıllardır değişik şirketlerin raflarında tozlanan projesin yeniden ortaya çıkaran ve bir yandan, yıllar yılı senaryo (nedendir bilinmez) geri çevirmekte direnen sansüre diğer yandan da konuyu kendi olanaklarıyla çevirtmek isteyen TV'ye karşı verdiği savaşı kazanan yönetmen - yapımcı Ertem Eğilmez, kabul etmek gerekir ki, Türk mizahının artık klasikleşmiş yapıtla-rından biri olan "Hababam Sınıfı"nın sinemalaştınlmasının getirdiği çeşitli güçlüklerin önemli bir bölümünü ustaca çözümlemiş. Eğilmez'in geçmiş filmlerinde de bildiğimiz hızlı, oynak anlatımı, kısıtlı "mekan" sorununun üstesinden geliyor. Birbiri ardına gelişen "skeç"lerden oluşan filme, bunları birbirine akıllıca bağlanmış olması sayesin-de bölük pörçüklükten kurtuluyor. Eğilmez'in tiplemesi de yerinde  


.. "Star" oyuncularla yeni tipler arasında kurduğu denge başarılı ... 
Aslında Eğilmez'in bu başarısı, konunun kendi içinde taşıdığı olanakların yanında, pek önem taşımıyor. Şunu demek istiyorum: Film, ticari başarısını, Eğilmez'in yapabildiklerinden çok, konunun Türk toplumu ve Türk eğitim sistemi içindeki özel yerine ve geçerliğine borçlu ... "Hababam Sınıfı"nın tiplerini hangimiz okul sıralarında tanımadık, olaylarını hangimiz yaşamadık ki? (Burada özel bir parantez açarak ekleyeyim: bizim gibi, hem de "Mekteb-i Sultani" de leyli oku-muş olanlar için, bu kendi lise sıralarını yaşama, geçmişe dönme olayı, daha da geçerlidir).  



Ancak, Eğilmez'in, okul sıralarından geçmiş veya okul sıralarında evladı, kardeşi, yakını olanların ilgi birikimi dolayısıyla hazır bir seyircisi olan filmi gerçekleştirirken gösterdiği iş bilirlik yanında, kuşkusuz eleştirilmesi gerekli olan çok yanı da var. Eğilmez, gerçi sinemanın getirdiği olanakları esere daha geniş boyutlar katmada başarıyla kullanıyor üzellikle, bir-kaç yıl önceki tiyatro sahnesine uygulanan "Hababam Sınıfı"nın sahnedeki çok sınırlı tiplemesi ve mekan kısıtlığı yanında, sinemanın ayan tajları söz götürmez bile. Ancak, Eğilmez'in tüm başarısı yüzeysel ve biçimsel kalıyor. Öze ilişkin hemen hiçbir çaba gözükmüyor. Öncelikle, Eğilmez tiplemelerde gösterdiği başarıyı çok sınırlı biçimde kullanıyor. Kahramanlarımızın yalnızca güldürü ögesini oluşturan "matrak" yanlarını görüyoruz. Bu görünüşün ardındaki gerçek kişilikler, ilk gençliğin sorunları, hoca işletmek, kopya çekmek, dalga geçmek davranışlarının dışında kalan ve asıl kişiliği oluşturan tüm öğeler, ayrıntılar, Eğilmez'in filminde yok ... Bu kişilikler birer kalıp, birer gölge gibi kalıyor. Eğilmez'in çağdaş bir karagöz perdesi gibi saydığı ve o kalıplar içinde başarıyla yarattığı, ama yaşamayan, derinliği, eti canı olmayan gölgeler... "Damat Ferit"in aile sorunlarının, evli olmasının, çocuğunun ortaya çıkması ise, bu derinlik boyutu yönünde bir çaba değil, yalnızca entrika gelişimi yönünde bir öge olarak kalıyor.. 



Aynı boyutsuzluk, özellikle filmin idealize kahramanı olan Mahmut öğretmen için de söylenebilir. Eğilmez, Mahmut öğretmeni (özellikle kendi eklediği finalle) filmin baş kişisi yapıyor. İyi, güzel ama Mahmut öğretmenin davranışları, soyut bir "iyilik" taşımaktan öteye gitmiyor. Mahmut öğretmen, okulda var olmayan disiplini kurmaya çalışıyor, gereğinde de cebinden para vererek, sertliğinin gerisinde öğrencilerini nasıl sevdiğini gösteriyor. Ama bu soyut insancıllık, öğrencileri gerçekten "iyi yol"a yöneltmek için yeterli mi? Mahmut öğretmenin hiçbir fikri yapısına, hiçbir yaşam felsefesine, (idealist çerçeve içinde bile olsa), hiçbir düşüncesine, görüşüne rastlamıyoruz filmde (veya senaryoda). Hiçbir düşünce, ilke, yaşam karşısında, hiçbir temel davranış biçimi önermiyor öğrencilerine Mahmut öğretmen ... Yalnızca disipline uymayı ve "iyi" olmayı öneriyor. Yeterli mi, geçerli mi bu? 

Zaten, Eğilmez'in genel olarak da, öyküyü bugüne getirmek, güncel, giderek çağdaş bir mesaj vermek için hiçbir çaba gösterdiği söylenemez. "Hababam Sınıfı"nın hoca işletmek ve gün geçirmekten başka bir şey düşünmeyen öğrencileri bugün hala aynen var mı? Toplumun her kesimindeki son 10,15 yıldaki bilinçlenmenin öğrenci kesimine de nasıl yansıdığını olaylardan, gazetelerden, TV'de gençlerin katıldığı forumlardan öğrenmeyen kaldı mı? Eğilmez, konuyu bugüne dek getirmede, yalnızca Boğaz Köprüsünün görüntülerini, Euravision şarkılarını, Hümeyra'nın "Sessiz Gemi'sini kullanmış. Hata etmiş. Bu biçimsel bugüne getiriş, öze ilişkin, değişimleri de birlikte getirmeliydi çünkü. Yoksa "Hababam Sınıfı'nın yazıldığı yıllarda, toplumumuzun son yıllardaki değişiminin, bilinçlenmesinin gerisinde bırakmak çok daha iyi ve akıllıca olurdu. 

İşte "Hababam Sınıfı"nın, birçok sorunu yenerek becerikli, iş bilir sinemalaştırılması olayının ötesinde düşündürdükleri de bunlar... Eğilmez'in artık her kesin kabul ettiği sinema bilgisi ve becerisini, daha iyi düşünülmüş, daha çok sorumluluk taşıyan filmlerde ortaya koymasını beklemek hakkımızdır ...”Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları”


 https://www.youtube.com/watch?v=_jcKE94hYJI

Filmi Full İzleyin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder