Senaryo:
Ali
Özgentürk
Eser:
Cengiz
Aytmatov
Kamera:
Çetin Tunca
Müzik:
Cahit Berkay
Yapım:
Yeşilçam
Film /Atıf Yılmaz
Yönetmen
Yardımcısı: Jan
Brindizi, Işık Şefi: Erol Batıbeki, Işık Asistanı: Metin Erdoğdu,
Ses Kayıt: Erkan Esenboğa,
Oyuncular: Türkan
Şoray (Asya), Kadir İnanır (İlyas), Ahmet Mekin (Cemşit), Nurhan Nur (Asya’nın
annesi), Hülya Tuğlu (Dilek), Cengiz Kesici (Can), Elif İnci (Samet), İhsan
Yüce (Ali), Perihan Doygun (komşu), Erkan Esenboğa
Konu: Güzel
köylü kızı Asya ile Yakışıklı kamyon şoförü birbirlerine ilk görüşte aşık
olurlar. Ne var ki Asya, kendisi istemese de, ailesi tarafından hiç görmediği
birine verilir. Yiğit kamyon şoförü Asya'yı kaybetmek istemez. Sözün kesileceği
gün Asya'yı alır götürür ve nikah kıyar. Asya'nın ailesinin onaylamadığı,
çevrenin bazı düşmanlıklarına rağmen örnek bir sevgi, mutlu bir evlilik
kurulur. Ne var ki, bu güzelim sevgiye en büyük düşmanlık İlyas'ın kendinden
gelir. İlyas'ın işten haksız atılması sonucu, Asya'nın patronla konuşması
İlyas'ı çok kızdırır. Asya'nın davranışını gururuna yediremeyen İlyas kendini
lçkiye verır, evini ailesini unutur; bir başka kadının yanında teselli bulur.
Asya çocuğu Ile birlikte günlerce, haftalarca bekler. İlyas'ın başka bir
kadının yanında olduğunu öğrenince de evi terk eder. Sığınacak bır yeri,
kimsesi olmadığı ıçın çaresiz gezerken, ailesini yıllar önce yitiren ve yalnız
yaşayan Cemşit'le karşılaşır. İyi kalpli
Cemşit, önce evini sonra yüreğini açar. Yıllar geçer ama, Asya hala kocasının
yolu-nu gözler. Ama bu arada küçük Samet büyür, Cemşit'e baba diyerek seçimini
ikisinin adına yapar. Yıllarca sevilmeyi bekleyen Cemşit. ailenin reisi olur.
Bir gün İlyas'ın Çıkıp gelmesi Asya'yı yüreğinden sarsar. "Hangi erkeğe
dönecektir kime baba diyecektir Samet? Sevgi nedir? Bir alev mi bir tutku mu,
bir coşku mu? Yoksa adım adım kazanılan bir yürek, yüklenen sorumluluk, en zor
zamanlarda uzatılan el mi? Sevgi tutku mu emek mi? Çaresiz kalan Asya bu
soruları sorar durur kendine, sevginin anlamını, . yapısını düşünür.? Sonunda
"sevgi, sahip çıkan, dost, sıcak insan elinsan emeği" diye düşünür ve
emek veren, iyilik yapan Cemşit'l kocalığa seçer.
Şiirsel bir dille anlatılan film aşkın anlamı üzerine bir
soruşturmayı açık seçik ön plana geçiriyor, konuyu temeline inerek işlemeye
çalışıyor. Saf ve güzel Asya'nın hiç görmediği birine verilmek istenmesi
yaşamının ev ve çocukla ilgilenerek geçmesi kocasının işten çıkarılması
konusunda, gerçeği anlatmak üzere patronla konuşmasının kocası tarafından
hazmedilmeyişi, İlyas'ın evi terk edip başka bir kadında yaşaması karşısında
günlerce çaresizlik içinde beklemesi, evi terk ettiğinde yapayalnız kalışı,
çevrenin mutsuzluk yaratmaya yönelik çabaları, Türk toplumsal yaşamında yüzyıllardır
süregelen olumsuzlukların perdeye yan-sımasıdır. İlyas, Asya'yı başlangıçta
kaybetmemek için gösterdiği, çabayı, özeni, hoşgörüyü, evlilikte sürdüremez.
İlyas yüzyılların birikimiyle kemikleşen kadına yönelik aşağılayıcı. anlayışın
etkisiyle yaptığı yanlışın bedelini hem kendi öder, hem de "uğruna canımı
veririm" dediği karısına ve oğluna ötedir. Sonuçta sahip çıkılmak
, sıcak
bir insan eli aramak, zorunda kalan Asya, gözü arkada olsa da Cemşit'i seçer,
Asya'nın seçiminde oğlu Samet'in Cemşin baba bilmesi de belirleyici etken
olmuştur. Filmde İlyas sevginin kıymetini geç anlamıştır. Daha önce karısını ve
çocuklarını kaybetmenin yarattığı eksikliği kendini işine vererek unut-maya
çalışan. Cemşit ise insancıl yönü ve sevginin kıymetini bilirliği ile tercih edilen
olmuştur. “Soner Derse “Türk Sinemasında Aşk””

15. Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (1– 8 Temmuz
1978)
► En İyi 2. Film
► Atıf Yılmaz “En İyi Yönetmen”
► Çetin Tunca ”En İyi Görüntü Yönetmeni”
► Taşkent Film Şenliği (1978)
► Türkan Şoray “En İyi Kadın Oyuncu”
Jüri Üyeleri:
Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, Genco Erkal, Ahmet Gönen, Kami Suveren, Mevlüt
Ekinci, Onat Kutlar, Osman Aydın, Ömer Kavur, Şanar Yurdatapan, Tan Oral, Vecdi
Sayar.
* Sevgi ve emek ilişkisi üzerine, tekrar
tekrar seyretmekten bıkılmayacak, asla eskimeyecek bir klasik… Atıf Yılmaz,
ünlü Sovyet yazarı Cengiz Aytmatov’un romanından hareketle, gelmiş geçmiş en
güzel aşk öykülerinden birini beyazperdede oya gibi işliyor. Bir iddiaya göre
Fransız şair Aragon tarafından, “dünyanın en güzel aşk öyküsü” olarak
nitelenmiş “Selvi Boylum Al Yazmalım”.
Bir baraj inşaatına kamyonuyla kum taşıyan şoför İlyas, eşi Asya
ve küçük çocukları Samet’in dünyalarına dalıyoruz önce. Asya ile İlyas’ın bir
zamanlar dillere destan olacak aşkları, kıskançlık, içki düşkünlüğü, başka
kadınla ilişki vb. nedenlerle sarsılmaktadır. Gerçekte karısını çok seven ama
kişiliği giderek zayıflayan İlyas’ın, işindeki sorunların da büyümesiyle evini
terk etmesi üzerine Asya çocuğuyla birlikte çaresiz kalır. Günlerce kocasını
bekler… Genç kadı-nın bir süre sonra tanıştığı ve oğlunun baba bildiği
Cemşit’le beraberliği ise hiçbir şeyin eskisi gibi olmamasına yol açacaktır.
İlyas yıllar sonra çıkıp gelir. Karısını ve çocuğunu talep
etmektedir. Bu geliş, insanoğlunun kafasını ve gönlünü binlerce yıldır meşgul
edip hâlâ sürmekte olan tartışmanın fitilini bir kez daha ateşler. Sevgi nedir?
Kimdir sevgili, kimdir eş, kimdir baba… Ve dönmek mi zordur, dönmemek mi…
Türkan Şoray, Kadir İnanır, Ahmet Mekin üçlüsünün çok başarılı
oyunculuk performansları ve olağanüstü uyumlarıyla dik-kat çeken, Cahit Berkay
imzalı film müziğiyle de sinemaseverlerin gönül tellerini titreten, Atıf
Yılmaz’ın incelikli yönetimi-nin hep hissedildiği bir film Selvi Boylum Al Yazmalım.
(Tunca Arslan )
* Güzel
köylü kızı Asya ile yiğit kamyon şoförü İlyas'ın aşkı dağlarda başlar, gelişir,
mutlu bir evliliğe dönüşür. Samet bebeğin doğumuyla perçinlenen örnek bir
sevgi, mutlu bir evliliktir bu. Asya'nın anasının onaylamamasına, İlyas'ın
çevresindeki bazı kıskançlık ye düşmanlıklara karşın... Ama her iyi şeyin
düşmanları olmaz mı? Ne var ki bu güzelim sevgiye en büyük düşmanlık İlyas'ın
kendinden gelir. Mesleğinde, iyilikseverliğine (asıl öyküde ise inadına) borçlu
olduğu bir yanlış adım, İlyas'ın zayıf kişiliğinde, içki düşkünlüğü evini
ailesini unutma ve başka bir kadınla ilişki kurma biçiminde kendini gösterir.
Bekler Asya, günlerce, aylarca bekler... Sonunda Samet’ini alır, kaçar...
Sığınacak yeri, gidecek kimsesi yoktur. Ama karşısına Cemşit çıkar. Onlara önce
evini sonra yüreğini açar… Ailenin ba-bası Cemşit'tir artık.. Yıllar geçer,
Asya hala kocasını bekler durur. Bu arada Samet büyür vwe Çemşit’e baba diyerek
büyüyecektir. Ama yıllar sonra İlyas çıkıp geldiğinde karısını: çocuğunu, yitip
giden mutluluğunu geri istediğinde, Asya’nın bir kuş gibi çırpınan yüreği
düştüğü bu tuzaktan nasıl kurtulacaktır.? Hangi erkeğe dönecektir Asya, kime
baba diyecektir Samet? Sevgi nedir? Bir alev mi, bir tutku mu, bir coşku mu?
Yoksa adım adım anılan bir yürek, yüklenen sorumluluk, en zor zamanda uzatılan
el mi? Sevgi tutku mu, emek mi? Asya'cık bu soruyu sorar, durur kendine
sevginin anlamını, yapısını düşünür..
Selvi Boylum, Al Yazmalım" Türk
sinemasında ilk kez Cengiz Aytmatov’un bir uyarlamasını getiriyor. Aytmatov
zaten Türk bir yazar, Kırgız Türklerinden, Ancak kuşkusuz, eserinde çok geniş
bir töreler, gelenekler, tarihsel kalıtımlar birikimiyle birlikte, devrim
sonrası tüm yapısını değiştiren kabuğunu kıran, çağdaşlaşan bir toplumun, çağdaş
Sovyetler Birliği’nın topluma ve bireye getirdiklerini de işliyor. Zaten
Aytmatov, kişileri tam bu değişimin çaprazında yakalıyor genellikle; tarihsel
olan, geçmişten, kökenden gelenle, çağdaş olan: yüzü geleceğe dönük olanın
çatışmasını işliyor. Geçmişten geleni, övgüsünü yapmıyor kesinlikle, onu
yalnızca bir olgu gibi ele alıyor. Yeni yapının birey-toplum ilişkisine
getirdiği sağlıklı değişimi vurgulamadan da geçmiyor. Ama Aytmatov bu ilişkiyi
bu dönüşümü bir fon olarak alıyor yalnızca... Bu fon üstünde bir "aşk
öyküsüdür o…Aragon’a “Bu dünyanın en güzel aşk öyküsüdür" dedirten Cemile
gibi, Aytmatov çokluk aşkı işliyor, sevgiyi anlatıyor şiirli bir dille. bır
ozan deyişiyle,. Selvi Boylum Al Yazmalım" sinemalaştırılması zor bir
öykünün ustaca senaryolaştırılması çabasını içeri-yor öncelikle, Özgentürk'ün
çalışması, Aytmatov'un iki erkeğin ağzından anlattığı öyküde ağırlığı kadın
üstüne kaydırırken, yine onun gözüyle öyküde gizli saklı olarak bulunan ana
temayı, sevgi üstüne bir soruşturmayı açık seçik biçimde ön plana geçiriyor. İç
konuşmaların kullanımı, kişilerin iç dünyalarına eğilmemizi, yaşadıkları anın
sorularını öğrenmemizi olanaklı kılıyor.
Özgentürk, yazının başına aldığımız sözleriyle, sevginin anlamı üstüne, öyküyü de aşan bir sorunsal koyuyor ortaya, ve bunu öykünün özüne en uygun biçimde yanıtlıyor. Atıf Yılmaz'ın yönetimi ise, bilgili, duyarlı, ustaca... Öykünün, bize uyarlama sırasında yitirdiği bazı şeyler var: Fonda tam hızla kalkınan bir geri kalmış yöre kendini bu çalışmaya adamış emekçı Cemşit ve diğerleri, özel yaşamlarını ancak toplumsal kalkınmanın ve buna kişisel katılmanın çerçevesi içinde taşıyan insanlar. Öykünün bize uyarlanırken kaçınılmaz biçimde yok olan bu yanını, Yılmaz, senaryoya da dayanarak, kişilere kattığı zengin boyutlarla dengeliyor... İlk yarıda, Aytmatov'un gösterişsiz alabildiğine yalın biçimde anlattığı Asya-İlyas ilişkisini biraz abartıyor gerçi, tam bir "Şoray/İnanır" gösterisi haline getiriyor. Ancak ikinci yanda tam bir ustalıktır Yılmaz'ınki. Dört insan arasında, Asya, İlyas, Cemşit ve küçük Samet arasında oluşan ilişkileri, yaşanan duyguları, her sözün, her adımın her jestın inceden inceye hesapla-narak kullanıldığı bır sinema diliyle veri-yor Yılmaz. Dört oyuncu kişiliği, bu duygusal çaprazın içinde bir Beethoven kuarteti yönetircesine incelikle yönetiyor ...
Al
Ya
zmalım aşka, kadın/erkek sorunsalına Türk sinemasında hiç yaklaşılmadığı
biçimde yaklaşan, değişik bir açıdan, temele inerek yaklaşan bir film.
Alışılmış kaynaklardan yeni, özgün kaynaklara yönelmenin olumlu bir sonucu bu. Sinemalaştırılması zor bir öykünün, Aytmatov
duygusallığını (Sovyet uyarlamalarındaki şiire erişemese de) bir hayli
koruyarak, giderek ona bize özgü bir yorum getirerek sinemalaşması ... Filme
tüm katkılar olumlu: Cahit Berkay’ın müziği, tüm oyuncuların oyunu ve Türk
sinemasında. alışılmadık ölçüde başarılı bir dublaj ... Ama aralarından biri
sıyrılıyor. Yine de Son, denli zor, inandırıcı olmayan bir rolde Ahmet Mekin’ın
verdiği oyun, çizdiği kişilik, yıllarca unutulacak gibi değil ... “Atilla
Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları”

FİLMİ TAM İZLE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder