
Senaryo: Yavuz Turgul
Görüntü Yönetmeni: Selçuk Taylaner
Müzik: Atilla Özdemiroğlu
Yapım: Mine Film / Kadri Yurdatap
Konu: Güneydoğu
Anadolu’da Haraptar adlı köyün haşmetli ağası (Şener Şen), her gün "yeni
bir karı" isteyen babası Abdo Ağa 'dan kalan topraklarda ağalığını
sürdürmektedir. Ağa'nın en büyük tutkusu güreşmektir. Bu nedenle köyde sofralar
kurulur yenlir içilir... Yoksul köylüler memnundur ... Ama yağmur yüzü
görmedikleri için de endişelidirler. Çünkü toprak kuraklaşınca köylü zor
durumda kalır şaşkındırlar. Yağmur duasına çıkarlar ama sonuç gene de değişmez.
Bu ara Abdo Ağa, köyün güzel kızı Kiraz'a (Nilgün Nazlı) göz koyar. Ve onunla
evlenir, gerdeğe girince de hemen o gece yaşamını yitirir. Züğürt Ağa'nın
yanaşması, Kiraz’ın oyuncu", babası kuraklık nedeniyle yoksul köylüleri
kışkırtır. Ağa'nın ürününü köylüler satarlar, sonra da İstanbul’a kaçarlar. Köy
boşa-lınca Ağa da topraklarını, o yörede baraj yapmak isteyen politikacılara
satıp ailesiyle birlikte İstanbul'a göç eder. Büyük kentte ne yaparsa hepsi
kurur. Ekonomik düzen gitikçe kötüye giden Ağa 'nın önce karısı terkeder. Ağa,
büyük kentte kendisini Kiraz'la bir başına kalır. Onun seateğiyle direnerek
gene de umutla yaşamını sürdürür ..
ÖDÜL:
* Uluslararası
Sinema Günleri 86'da '"Türk Filmleri Yarışması’nda Dr. Nejat Eczacıbaşı
Vakfı Ödülü olan iki milyon TL. "Adı Vasfiye", "Amansız
Yol" ve Züğürt Ağa" arasında üçe paylaştırılıp , Nesli Çölgeçen'e
verildi.
* Nokta
Dergisinin 1986) oluşturduğu 15 kişilik Jüriyle, Sinema Günleri 86'ya katılan
filmler arasında yapılan seçimle;
►Şener
Şen "en iyi erkek oyuncu",
►Selçuk Taylaner "en iyi görüntü yönetmeni"
►Selçuk Taylaner "en iyi görüntü yönetmeni"
* Sinema Yazarlarının "en iyi on rılm" seçiminde (1986),
►"Züğürt Ağa" 2.nci oldu.
Nesli Çölgeçen "en iyi yönetmen",
Selçuk Taylaner "en iyi görüntü yönetmeni",
*
23. Antalya Altın Portakal Film Festi-vali’nde (1986)
►Yavuz Turgul "en iyi özgün senaryo",
►Füsun Demirel "en iyi yardımcı kadın oyuncu"
►Erdal Özyağcılar da "en iyi yardımcı erkek oyuncu" ödüllerini aldılar.
►Yavuz Turgul "en iyi özgün senaryo",
►Füsun Demirel "en iyi yardımcı kadın oyuncu"
►Erdal Özyağcılar da "en iyi yardımcı erkek oyuncu" ödüllerini aldılar.
Kültür Bakaıılığı sinema ödülü olan (4 milyon) (1986).
* Bazı
sinema adamlarının "Züğürt Ağa"yı ülkemizde feodalitenin çöküş .
sürecini anlatan bir film olarak betimlemeleri, ya da görmek istemeleri. Ben bu
görüşe katılmıyorum. Çünkü, "Züğürt Ağa" her ne denli toplumsal
sorunları bir çerçeve olarak almışsa da, amacı ve anlattığı,
"birey"in dramıdır. Değişen dünyaya ayak uyduramayan ve
gerçekçilikten çok, "uyumsuz" bir sanat anlayışı ile sergilenen
"bireysel" bir öyküdür. Feodalitenin çöküşünü anlatmaktan çok
ülkemizde hala kentlerde bile egemen olan feodalite ürünü, ya da artığı
değerleri keskin bir eleştirel bakışla sergilemektedir, o kadar. (Yavuzer
Çetinkaya, Milliyet Sanat Dergisi, S.: 137, 1 Şubat 1986). “Agah Özgüç, “Türk
Filmleri Sözlüğü”
* Güneydoğu'nun
kavruk, kurak topraklarında başlayıp İstanbul'da sonuçlanan filmin kahramanı,
elindeki avucundakini kaptıra kaptıra, ağalığın şanına halel getirmeden
gittikçe yoksullaşan, feodal düzenin artığı bir ağa. Kuraklıktan ötürü
topraklarını, köylerini satmış, desteklediği partinin kazığını yemiş, köylünün
desteklediği Şıh'la zıtlaşmış ve yeni bir dünyada yeni bir düzen kurmak ve yer
edinmek için cümbür cemaat kalkıp büyük kentte göç eden, çoğu ayak uyduramamış
sonunda çiğ köftecilikte karar kılarak sevdiği Kiraz'la birlikte hayat
mücadelesine devam eden bir ağa: "Komik"ten "trajik"e yol
alan "trajikomik" bir havada gelişen film, başarılı yönetimi,
oyunculuğu, mekan ve çevre kullanımı, görüntüleri ve müzik çalışmasıyla değer
kazanıyor. (Sungu Çapan, Köyden şehire inince, Nokta, S.: 3,26 Ocak 1986).
“Agah Özgüç, a.g.e.”
* Ooooo... Bu ne güzel
sürpriz!... Türk sinemasında başarılı bir güldürü.. Hem de ne güldürü!..
Sıvışmayan, bulaşma-yan, cıvıldaşmayan, "eşşoğlu esşek",
"hıyaroğlu hıyar" türü ince (!) esprilere rağbet etmeyen, baştan sona
zeki, ironik, düzeyli kalmasını bilen, bir güldürü filmi esprisi ve mekanizması
içinde değme gerçekçi filmden daha güçlü biçimde önemli toplumsal değişimlere,
sarsıntılara tanıklık eden bir film karşısındayız... Böylesine güzel bîr
sürprize uzun zamandır hasrettik...
"Ağalık", hep biliriz, kırsal kesimdeki Türk
toplumu için hâlâ önemini koruyan bir kurumdur. 27 Mayısçılar, yurt çapında
50-60 ağayı toplayıp sürerek bu sorunu çözeceklerini sanmışlardı (Sonra hepsi
yerlerine döndüler), Türk filmlerinde ise hep aynı kalın, kaba çizgilerle
çizilen bîr ağa tipi vardır: Hain, kötü, .sömürücü.,. Oysa ağalık yalnızca bu
niteliklere sahip bir kurum olsaydı, bunca yüzyıldır ayakta kalabilir miydi?
Ağaların bir zamanların feodal Avrupa toplumlarındaki senyörlerin alaturka
kargılığı olduğu, biraz da günümüzün mafya babalan gibi, temelde odak noktası
oldukları sömürü gerçeğini, çevreye yardım, koruma, kol kanat germe gibi
davranışlarla saklayarak varlıklarını korumayı bildikleri gözden kaçmalı mı?
Ağalığı, "iyi-kötü" yaklaşımının kolaycı çizgilerinden kurtulup
ger-çekçi, toplumbilimsel bir yaklaşımla ele almak gerekmez mi?
* "Züğürt Ağa", temel yaklaşımını bu çerçeveye oturtmuş.
Bize anlattığı ağa, iyi-kötü, güçlü-zayıf yanlarıyla, öncelikle bir insan...
Oldukça incelikle işlenmiş ilişkiler bütünü içinde bize bir insanın bireyselden
toplumsala, tüm davranışları İnandırıcı biçimde veriliyor.
Film
ağalık kurumuna İnce bir güldürü çerçevesinde yaklaşırken, sonuç olarak bu
kurumun gelişen, kapitalistleşmeye doğru giden toplum yapısı içinde yok olmaya
mahkûm bir kurum olduğunu vurguluyor. Turgul / Çölgeçen ikilisi de, çağdaş Türk
toplumunda ağalığın kaçınılmaz çöküşünü anlatıyorlar. Büyük, iddialı sözlerle
değil, sıcak, kavrayıcı bir güldürü içinde, temel, büyük değişimlerin öyküsünü
veriyorlar.
Film,
baştan sona ince, nitelikli, ama tipik bizden bir gülmeceyi sürdürüyor. Doğunun
ağalık kadar etkili kurumu " şıh'lığın (şeyhlerin) gırgıra alındığı
bölümler, bu çağdışı kurum üstüne ciltler dolu-su kitaptan daha etkili...
Partililerle ilişkiler, siyasal planda ağa-sın rekabeti, köylülere
"cennette tapu" vaat eden 'şıh'ın kazanması, sonra Züğürt Ağa'nın
İstanbul serüvenleri, hepsi, hepsi, unutulmaz gülmece sinema bölümleri., Hele
Züğürt Ağa'nın İstanbul'da açtığı "modern market"le peynir tartması
veya lüks semtlerde "domates satması" bölümleri, yalnız bizim
sinemamız içinde değil tüm dünya gülmece sineması içinde antolojik olmaya layık
bölümler... Yavuz Turgul, güldürü sinemamız için şimdiye dek yazılmış en olgun,
sağlam senaryolardan birini, belki birincisini imzalamış... Bravo!.. Nesli
Çölgeçen'in "Kardeşim Benimle çıkışından sonra, daha ikinci filmde
eriştiği anlatım kusursuzluğuna şaşmamak elde değil... Selçuk Taylaner'in
görüntüleri, Atılla Özdemiroğlu'nun müziği, kendi aralarında ülkemiz
standartlarının hemen üstüne çıkan çalışmalar,..
Ve de kuşkusuz Şener Şen... Hepsi de başarılı sayılabilecek
tüm oyuncu kadrosu içinde filme damgasını vuran, son derece Ölçülü oyunuyla,
yalnız iyi bir güldürü sanatçısı değil, dört başı mamur bir karakter oyuncusu
da olduğunu görkemli biçimde kanıtlayan Şener Şen... Şener Şen olmasa bu film
yapılabilir miydi, bu denli başarılı olabilir miydi?' Bilmiyorum...( ”Atilla
Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” ) Haraplar Ağasının önlenemez çöküşü”
adı altınta aynı yazı; “Cumhuriyet Gazetesi’nin 17 Ocak 1986” tarihinde
yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder